Eser, Besteci, Solist Aratın: | |
|
Niçin Sanata Evet
Güncelliğini asla yitirmeyen, zamanlar-üstü kimi yazılar vardır; işte, Sayın Tamer Levent'in bu "Niçin? Sanata Evet" yazısı da onlardan biri.
Bu metni, 18 yıllık bazı klasörlerimi düzenlerken kağıtlar arasından kayıp önüme düşen bir broşürde buldum... Karşılıklı bir şaşkınlıktan sonra, karanlıktan aydınlığa alışan gözleri açılır açılmaz cilveli bir göz kırptı broşür bana. Okudum. Okudukça anladım ki aydınlık karşılıklı... Bu derli toplu ve insanı insan yapan değerler üzerine yazıyı sizin de sevip, zamanlar-üstü bir değerde bulacağınızı sanıyorum... Hiçbir güzelliği karanlıkta bırakmamamız dileğiyle. İlker Fıçıcılar Niçin Sanata Evetİnsanın çok yönlü gelişmesi, kendisini tanıması, başkaları ile kendi arasındaki benzerlikleri keşfetmesi ve kendisinin dışındakilerin düşman olmadıklarını anlaması, sanatın birleştirici kültürü ile sağlanabilir. Bu kültürü almış olan insanlar, başka insanlardan korkmazlar, güvensizlik duymazlar, yaptıkları işe yabancılaşmazlar. İnsan, yaşadığı topluma, birlikte geliştirdiği kültüre, insan olmanın ortak değerlerine inanç duyar. İnançlarını bilinciyle, bilincini, bilgisi ve sezgileriyle besleyemeyen ve bunları bilerek yapamayan insan içinde yaşadığı dünyanın farkına varamaz, gelişmeye karşı duyarlı olamaz. Sanat ise, insanı kendisi ile yüzleştirirken, eksiklerini farketmesini, duyarlılığını zenginleştirmesini sağlar. Duyarlılık zenginleştikçe, sorumluluk sahibi insan sayısı artar. Bunların ısrarla savunulup bir kültür halini alması için gereken, eğitsel-gelişimsel, proje ve programlar yapılmaz, kalkınma planları hazırlanırken sanatın-kültürün gelişmesine katkısı, bu nedenle de sanatın geliştirilmesinin, toplumun sanat eğitimi almasının önlemleri alınmazsa, demokrasinin gerçekleşmesinde, verimlilik ve kalkınma planlamalarında, insana yatırım ve sanatsal gelişim birlikte düşünülmezse, sanatı demokrasinin ayrılmaz parçası olarak algılama bilinci gelişemez. Bu bilinç gelişmediği takdirde, kültürel erozyon, yeni değerler yaratılmadığı için kişilik karmaşası ve kendisine yeni değerler aramaya başlayan kesimler oluşacaktır. Doğal olarak birileri bu durumdan yararlanacaktır. Ucuz taktiklerle etkili olmayı, hatta bu toplumsal değer boşluklarından yararlanarak, iktidar olmayı dahi umut edebilecektir... Bu nedenle, değerleri düşüncelerine alet edenlerin ve yandaşlarının, sürekli sanata karşı çıkmaları hiç de rastlantısal değildir. Çünkü, kültür ve bilgi ile yetişmiş, sanatın değerlerinden etkilenmiş bir insan, kendi kendini yönetebilecek, kişilik değerleri olan ve başkaları tarafından yönlendirilmeyi benimsemeyecek, yurttaş olma bilincine sahip kişidir. Söz konusu eğilimler ise kolay yönlendireceği insanlardan oluşmuş bir kitleyi tercih eder. Sanatın değerlerinin 21. yy da toplumun kaçınılmaz gereksinimi, sanatın içinde bulunduğumuz yüzyılın umudu olduğu ilkelerinden hareketle, sanata, sanat eğitimine verilen önemin, sanatın organize bir sektör olarak planlanmamış olmasının ülkemiz demokrasisinin eksiği olduğu artık açıkça görülmelidir. Bu ilkelerden hareket ederek SANATA EVET demek istiyoruz. Sanata EVET derken sanatın doğru ve diklemesine gelişme içerisinde olması için alınması gereken tüm önlemleri; alt yapı, eğitim ve plan-projesi yapılmış, organize gelişme programları ile sanatın gerekliliğinin, sanata yapılan yatırımların tartışma konusu yapılıp yapılamayacağını gündeme getirmek istiyoruz... *** SANATA EVET kampanyamızı düzenlerken, sanattan neler beklediğimizi, neden sanata olan ilginin ülkemizde bilinçli olarak artması gerektiğini; neden felsefi ve estetik düşüncelere de gereksinim duyduğumuzu kısa notlar ve izlenimler şeklinde dile getirmeye çalıştık. "Bir artistik kampanya düzenlerken, buna neden gerek duyulduğu üzerine notlar, düşünceler” başlıklı yazıyı bu amaçla bilgilerinize sunuyoruz. Bir Sanatsal Kampanya Düzenlerken, Buna Neden Gerek Duyulduğu Üzerine Notlar, DüşüncelerNiçin Sanata Evet?Devlet Tiyatroları 1949 yılında T.C. Devleti Tarafından tiyatro yapmak üzere kurulmuş, parasal ve yaşamsal desteğinin tümünü doğrudan doğruya devletten alan, 8 bölgede 28 sahnesi bulunan, geçtiğimiz yıla kadar senede ortalama 80 oyun gerçekleştiren dev bir tiyatro kuruluşudur. (1994 yılı verileri) Bu yıl (1994), sadece artistik sezonun üçte biri sayılan, 1. turda sergilenecek oyunlarının sayısı 68 dir. Açıkça görülebileceği gibi bu dev kuruluş, ilk gününden bu güne sürekli bir gelişme ve büyüme içerisindedir. Bu gün geldiği nokta, geçtiğimiz yıldan da ileride olacaktır. Doğal olarak, bu büyüklük ve devletimizin verdiği güç göz önünde bulundurulduğunda, bu kurum, ülkemiz gelişmesinde sanatın katkılarını tartışmak, kültürün ve sanatın kalkınmadaki önemini savunmakla yükümlendirilmektedir. Bu yükümlülük ve sorumlululuğunu en iyi bir şekilde yerine getirebilmesi için, Devlet Tiyatroları doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından görevlendirilmiş, bu görevi dolayısı ile bütün harcamaları devletçe karşılanan tek tiyatromuzdur. Tiyatroyu En İyi Tiyatrocular BilirGünümüzde, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yeni toplumsal değerlere gereksinim duyulmaktadır. Otantik ahlak ve töreler hızla geçerliliğini yitirirken, bizde hızlı nüfus artışından kaynaklanan sorunların artması, yaşlı kuşağın yerini genç kuşaklara terkedişi, nüfus oranlaması itibariyle Türkiye'nin hızla gençleştiği, genç insan nüfusunun %70'lere vardığı bilinmektedir. Türkiye'nin uluslararası konjüktürde önemi, biz istesek de istemesek de artmaktadır. Toplumsal değişim hızı, yeni kültürel değerlerin de birlikte oluşmasını gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde kültürel boşluklar oluşacak, söz konusu değişim hızına eşit bir kültürel değişim ve gelişme planlanmadığı takdirde, bu boşluklar fanatik tutum ve görüşleri politika olarak savunanlarca doldurulmak istenecektir. Demokrasi kültürünü bir, ölçüt, bir yaşama biçimi haline getirememiş, bunu gelenekselleştirip, kurumsallaştıramamış toplumlarda, fanatik akımların etkisinde kalacak, buna ihtiyaç duyacak insanlar olacaktır. Aydınlar, laiklik ve demokrasi yanlıları, kendi kültürlerini ve değerlerini üretmeyi, aklın, bilimin ve kültürün değerlerini yaratmayı, bunları programlamayı ve desteklemeyi ciddi politikalar şeklinde planlamadıkça, demokrasi kavramı oluşamayacak, altı oyularak, çökertilmeye çalışılacaktır. Türk aydını, sanatı ve sanatsal gelişmenin önemini, sanat kültürünün planlanması ile, demokrasi kültürünün, yurt sevgisinin, yurttaşlık bilincinin, ulusal bilincin gelişmesini sağlayabileceğini ve böylesi değerlerin yaratılmasında geç kalındığını tartışmak zorundadır. Sanatı, eğlence gayriciddiliği içerisinde görme şartlanmışlığı altında, olaylara salt siyasi boyuttan bakmayı bir tür üst düşünme biçimi sayar, öyle görünmeyi önemser davranırken, sorunların köküne inmekten kaçınmamalıdır. Sanat kültürü oluşturmak, ulusal bilinç ve kültürün oluşmasına çalışmak bunun için eğitim, kültür projeleri oluşturmak bunların gerçekleşmesini sağlamak, sanat eğitimini gündeme getirmek, "naiv" işler gibi görülüyor. Hala sanat anlatılmaz yapılır diyen küçük bir kesim var. Bu kesim, sanatı estetik ve filozofik değerleri ile anlatamayacağı için, sanatla ilgili düşüncelerini ancak hamasi bir dil ve ifade kullanarak açıklamaya çalışmaktadırlar. Bu tür sözler ise, kimseyi tatmin etmemekte, günümüz gelişmeleri ile özdeş bir anlam yaratamamaktadır. Sanat, estetik değerleri olan, bu değerler sayesinde toplumları ayakta tutabilen bir yaşama biçimi önerisidir. Bu öneri, tabii ki bireyin ve toplumun bir arada, birbirlerinin özgürlüklerini kısıtlamadan yaşamasını, yine onların oluşturacakları sivil ilkelerle gerçekleştirmek ister. Sanat bireyin kendisini anlamasına, sonra bu tarifi elde etmiş bir kişi olarak, kendisini başkalarıyla karşılaştırmasına ve onlarla ne kadar benzer olduğunu farketmesine olanak veren bir anahtardır. İşte çağımızın tiyatro sanatçısı, bu olanakları açıklayabilen, bunların gerekliliğini savunan, bunların kurumsallaşabilmesi bir yaşama biçimi ve geleneği olabilmesi için projeler hazırlayan, toplumu bu gelişmeler ve değerlerden haberdar etmeye çalışan kişi olmalıdır. Kendi alanının değerlerini en iyi tiyatro sanatçısı bilir. Sanat eğitimi almamış kişiler, sanat yoluyla elde edilecek kazanımların neler olduğunu sanatçılardan öğrenmelidir. Onların yapacakları etkinliklere olanak verilmeli, felsefeleri anlaşılmalı, bu anlamda proje-planlar yapmaları istenilmeli, ülke gelişmesine katkılarının ne olduğu sanatçıların ağzından öğrenilip tartışma ve gelişme konusu yapılmalıdır. Politikacı da bunları sanatçıdan talep eden kişi olmalıdır. Sanatın yapılmamasını bir tür parasal kar gören; bu alana yapılan yatırımları insana ve onun değerlerinin oluşmasına yapılmış yatırımlar olarak görmeyen, ya da bile bile buna engel olmak isteyen görüşler halkımızın bir kesiminden destek bile görebiliyor. Ancak, bu noktada suçu doğrudan halka yükleyemeyiz. Çünkü bu konuda hangi düzeyde kalıcı eğitim yatırımları yapıldı? Bu doğrultuda insanları bilgiye, sanata ve kültüre yöneltecek ne gibi proje ve programlar yapıldı da halk tercihini yanlış yönde kullandı? Aksine bu alan boş bırakıldı. Ekonomik gelişme tamamlandıktan sonra sıra kültüre gelecekmiş gibi eklektik bir anlayış sergilendi. Sanki çocuk önce büyüsün, sonra sıra ona, işitme, koklama, tad alma, görme ve dokunma duygularını vermeye gelir demek gibi bir anlayıştır bu. Sanatçıların görüşleri ise ciddiye alınmadı, sanatçılar hep romantik olmakla gerçekçi olmamakla suçlandı. Uzmanlıkları diğer meslek uzmanlıkları kadar ciddiye alınmadı, sanat boyalı basın kültürü ile eşdeğer tutuldu. Bu tutumu benimsemek, bu alanı bilmeyen ve öğrenemeyecek olanların işine geldi. Sanatın GerekliliğiSanatın ve sanatçının gerekliliği, Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinin, cumhuriyetin ve laikliliğin bütünleyici bir öğesi olarak görülüyordu. Çünkü batının aydınlanma dönemlerinde sanatın ve sanatçının rolü, genel gelişmenin doğrudan bir uzantısı şeklinde algılanıyor, bizde de bu işlevleri üslenmesi bekleniyordu. Bu nedenlerle, Milli Eğitimin ilk-orta ve lise müfredatlarına tiyatro dersleri konulmuş, sosyal bilimlerle ilgili dersler için de "bu ders dramatize edilerek de verilebilir" gibi açıklamalar eklenmiştir. Okullarda sanat eğitiminin gerekliliği, toplumsal bilinç ve sanat kültürünün oluşmasına olanak sağlayacak, kapalı bir toplum olarak yaşamış insanlarımızın kendilerini dışarıya açabilmelerinde, kimliklerini başkalarına tanıtabilmelerinde ve insan olmanın ortak hazzını paylaşabilmelerinde sanatın ulusal ve evrensel değerler yaratıcı ve birleştirici özelliklerinden bilinçli bir şekilde yararlanılacağı umut edilmekte idi. Ancak, söz konusu eğitim-öğretim müfredat programlarında belirtilen şekli ile uygulanamadı, bilinçli-bilgili-kendisini tanıyan-demokrat insan kimliğinin oluşması konusunda en başında tasarlanan programlar zamanla erozyona uğratıldı. Sanatın bizim toplumumuzda yaygın olarak tanınması ve değerlerinin anlaşılması programlanmadı. Sanat eğitimi, bütünsel gelişmenin bir parçası olarak görülemedi. Bu nedenlerle sanat, ciddi işlerde dikiş tutturamamış, mühendis, avukat, doktor olamamış insanların tercih ettiği bir para kazanma alanı, bunu yapan insanlarda bilimsel bilgileri yetersiz, duygusal davranışları ön planda, bilim politika alanlarında söz söylemesi alışılmamış kişiler olarak görülmüşler idi. Sanat, örgün ve yaygın eğitim ve öğrenimde kişilik oluşumuna, bireyin çok yönlü gelişmesine katkıda bulunacak bir unsur olarak görülmemiş, sanat eğitimi eğitim sistemimizin bir parçası olamamıştır. Ancak son yıllarda sanat liselerinin açılmaya başlaması bu doğrultuda ümit verici bir gelişmenin başlangıcı olarak görülebilir. Tabii ki bu okullarda sanat eğitimi dersi verecek eğitim uzmanlarının yetiştirilmesi gereklidir. Sanat eğitimi almış, sanatı yaşamının bir parçası gibi görebilmeyi öğrenmiş insanlar;
Bu ve benzeri özelliklerin kazanılmaya başlanılması, bunların bireylerin kişiliklerinde aranılan normal değerler haline gelebilmesi, toplumun yaşama standardının yükselmesini sağlayacaktır. Bireyin ve toplumun kendini yönetebilmesi böylece gerçekleşme sürecine girmiş olacaktır. Sanatın değerlerinin ayrıştırılması, bunların yaşama biçimine katkısının anlaşılması için, verilecek eğitim ve öğretim sürecinde, birey olmanın estetik felsefe bilme ile olan ilgisi açıkça ortaya konulmalıdır. Böyle bir eğitim almış olan bireyin ve toplumun sanata yaklaşımı, sanattan beklentileri ve sanatla birlikte gelişme beklentisi bir kültür halini alacaktır. Sanatın değerleri; estetik öğreti; bir sanat üretimi sürecinde sanatçının yaşadıklarının tarif edilmesi ve bunlarla insanın kendisini oluşturması arasındaki benzerliklerin algılanması olarak görülemedi. Bu böyle görülemediği için bir iktisatçının, doktorun, mühendisin, avukatın, sanayiicinin, politikacının estetik bilmesinin lüzumu anlaşılamadı. Sanatın ve estetik düşüncenin dünyada gösterdiği gelişmelere benzer gelişmeler bizde görülememiştir. Sanatın değerleri, dünyalı bir bilinçle, her seferinde bu alandaki yeni gelişmeler de göz önünde bulundurularak, ülkemizde tartışma ortamı, ilgi odağı, bir bilgilenme cazibesi haline getirilememiştir. Sanat kendi kültürünü yaratamadan ticarileştirilmiştir. Böylece sanatın varoluşuna neden olan düşüncelerin tartışılması, kendiliğinden sanki gündem dışı bırakılmıştır. İşin özü anlaşılmadan, görüntüsünden para kazanma tercih edilmiş, doğal olarak özü boşaltılmıştır. Tabii, özüne yabancılaşmaktan ötürü cılızlaşmış gibi görünen değerler, onları yerle bir etmek için fırsat kollayan kişileri umutlandırmaktadır. Bu kişiler, söz konusu boşluklarda, gerçek tutumlarını yürürlüğe sokma olanağı bulmaktadırlar. Tiyatroları kapatmak, sanata hakaret etmek, sanata verilen paradan tasarruf etmek bu tutumun somut uygulamalarıdır. Burada sınaması yapılmak istenen kesim laik kesimdir. Kendi değerlerini ve kültürünü savunup savunamayacağının bir sınavıdır bu. Bu tutum, günümüzdeki tüm gelişmeleri karşısına alarak iktidar olmayı, olabildiği takdirde, ülkedeki yaşantıyı yüzyılımızın gerilerine götürmeyi vaadetmektedir. Söz konusu, kültürel boşlukta, vaadini benimseyen insanlardan yandaş bulmak, düşünmek yerine yönetilmeyi tercih eden bir kitle yaratıp, sonra da onun desteği ile iktidar olmayı düşlemektedirler. Bu düşünce doğal olarak aydınlanmaya karşı olacaktır. Tamer Levent Ağustos 1994, Ankara Bu yazının telif hakkı Klasik Notları sitesine ait olup, KlasikNotlari.com klasik müzik sitesinden alınmıştır. Tamer Levent Takip edilmekten korkmuyoruz!.. Takip için tıklayın: twitter.com/klasiknotlari İlgili Yazılar
Referans bilgisi: "Niçin Sanata Evet", 2012 , Klasik Notları sitesi, http://www.klasiknotlari.com/tr/328/Nicin Sanata Evet.html Sayfayı Paylaşayım Klasik Notları Sitesi klasik müzikte kim kimdir, hangi dönem bestecilerinin eserleri nelerdir, hangi solistler ne virtüözüdür, kaliteli müzik nedir ne değildir... Konserlerde hangi abiye giysiler giyilir, altın elmas nasıl mücevherli takılar takılır!... Bestecilerin hayatları nasıldır, besteleri ne zaman yazılmış, nasıl ve neler ifade etmektedir, neden, niye, niçin gibi sorular için bir kaynak olma amacındadır. |
Web sitemizde ilgilenebileceğiniz klasik müzik konulu teklifler
yayınlanıyor.
Ad blocker eklentinizi bu site için devre dışı bırakarak indirimli ses sistemi, CD ve plak tekliflerini görebilirsiniz.
| |||||||
© 2009-2024 Klasik Notları | Klasik Müzik Sitesi | www.klasiknotlari.com | |||||||||